Psikolojik bir imge olarak: Raskolnikov
Dostoyevsky sosyal, dini, politik sorunlar ile kesilen psikolojik eserleri ile bilinir. Suç ve Ceza eserinde ise, bana göre, Dostoyevsky adeta Alfred Hitchcock, Suç ve Ceza da derinlemesine psikolojik bir siyah beyaz filmi gibidir. Eserin içinde anlatılan olayları sadece dinlemekle kalmayız, her birine tanıklık ederiz. Bu durum da bizi sorumluluk hissi ile bırakır.
Psikolojik gerginlik kitapta iki ana nokta ile belirir. İlk olarak kitabı okumaya başladığımızda Raskolnikov’un çaresiz ve mağdur olduğunu öğrenerek başlarız. Varlıksız ve cinayet faili bir adamdır. Okuyucu aynı zamanda başka karakterlerin de çöküşünü fark eder; açgözlülük, alkolizm, azamet gibi durumlar karşısında düşüşte olan karakterler görürüz. Yine de okuyucu Raskolnikov’un cezası belirlenene dek, uzun sayfalar boyunca beklemededir. Raskolnikov’un düşünceleri sallanmaya başlayıp, Ivanova’yı ve kız kardeşini öldürmeye karar verirken okuyucu bir tanık haline gelir. Dostoyevski’de suç ve ceza kavramları arasındaki boşluklarla okuyucuda bit tanıklık gerginliği yaratır. Zaman ile katlanan gerginlik süresince Raskolnikov yalnız değildir, tanıkları, yani biz, yanıbaşındadır. Raskolnikov, ailesi, ve inceleyenler yanında sessiz kalmaya mahkum birer tanık oluruz.
İkinci psikolojik gerginlik Raskolnokov’un suçunu kabuslar, halüsinasyonlar, geriye dönmeler ile manifesto ettiğindedir. Raskolnikov suçu ile ilgili açıldıkça okuyucu da aynı yükün azalmasını hisseder. Suç ve Ceza oldukça bedensel bir romandır. Fiziksellik ve beden, suç ve suçluluk duygusunun yoğun biçimde anlatılmasını güçlendirir.
Dostoyevsky sosyal, dini, politik sorunlar ile kesilen psikolojik eserleri ile bilinir. Suç ve Ceza eserinde ise, bana göre, Dostoyevsky adeta Alfred Hitchcock, Suç ve Ceza da derinlemesine psikolojik bir siyah beyaz filmi gibidir. Eserin içinde anlatılan olayları sadece dinlemekle kalmayız, her birine tanıklık ederiz. Bu durum da bizi sorumluluk hissi ile bırakır.
Psikolojik gerginlik kitapta iki ana nokta ile belirir. İlk olarak kitabı okumaya başladığımızda Raskolnikov’un çaresiz ve mağdur olduğunu öğrenerek başlarız. Varlıksız ve cinayet faili bir adamdır. Okuyucu aynı zamanda başka karakterlerin de çöküşünü fark eder; açgözlülük, alkolizm, azamet gibi durumlar karşısında düşüşte olan karakterler görürüz. Yine de okuyucu Raskolnikov’un cezası belirlenene dek, uzun sayfalar boyunca beklemededir. Raskolnikov’un düşünceleri sallanmaya başlayıp, Ivanova’yı ve kız kardeşini öldürmeye karar verirken okuyucu bir tanık haline gelir. Dostoyevski’de suç ve ceza kavramları arasındaki boşluklarla okuyucuda bit tanıklık gerginliği yaratır. Zaman ile katlanan gerginlik süresince Raskolnikov yalnız değildir, tanıkları, yani biz, yanıbaşındadır. Raskolnikov, ailesi, ve inceleyenler yanında sessiz kalmaya mahkum birer tanık oluruz.
İkinci psikolojik gerginlik Raskolnokov’un suçunu kabuslar, halüsinasyonlar, geriye dönmeler ile manifesto ettiğindedir. Raskolnikov suçu ile ilgili açıldıkça okuyucu da aynı yükün azalmasını hisseder. Suç ve Ceza oldukça bedensel bir romandır. Fiziksellik ve beden, suç ve suçluluk duygusunun yoğun biçimde anlatılmasını güçlendirir.
Okuyucu olan biteni sadece izlemekle yetinmez, aynı zamanda yaşar. Keder ve suçluluk
altında güçsüz düşünce okuyucu Raskolnikov’un hangi hislere yenik düştüğünü bilir, paylaşır.
Suçu tüm detayları ile bilen tanıklar olarak ifade veremez ve cezayı paylaşır durumdayızdır.
Cezanın ne olduğunu öğrenmeyi beklerken, hukuka göre adaletin tecrübe edilen zihinsel keder ve ızdırap yanında çok hafif kaldığını anlarız. Raskolnikov ve çevresinde gerçekleşen akıl oyunlarının zaten insanlık tarafından konmuş cezalar olduğunu hissettirir. Kaçış olmadığını gösterir, hissettirir. Başlıca [sosyal] bir cezadır.
Bir suçlunun karmaşık düşünceleri ve zihnini bize onun hareketleri, iletişimleri, kendi içerisindeki monologları ve St Petersburg sokaklarındaki rantları ile gösterir. Raskolnikov insanlarla bağlantı kurmakta, onlarla birlikte aidiyet hissini paylaşmakta güçlük çeker. “Jenerik” denebilecek insanın sorunlarının acınası ve tiksindirici olduğunu hisseder. Bu şekilde birçok noktada izoledir. Raskolnikov bu şekilde insanları ikiye ayırır: “sıradan insanlar” ve “sıra dışı insanlar” olarak. Bu teorisine göre “sıra dışı insan” daha yüce bir amaç ile ilerler ve başkaları için geçerli olan hukuk onu ilgilendirmez; buna örnek olarak Napolyon’u kullanır. Ana karakteri tanıdıktan sonra bir noktada bu kategoriye aidiyet duymak için bu suçu işlediğini düşünmemek elde değil. Suçunu işledikten sonra cezasından sıyrıldığı takdirde “sıra dışı insanlarda” olduğu gibi, herkes için geçerli olan hukuktan kaçabilecek ve “sıra dışı insan” olabilecek. Fakat Raskolnikov cezasından sıyrılmayı başaramaz. Vicdanı ve suçluluk duygusunun yoğun etkilerine yenik düşer ve itiraf eder. Kendini en başından beri uzaklaştırmaya çalıştığı duygularına yenik düşer. Sonunda oldukça önemli bir değişim geçirerek insanlığını ve duygularını hissetmeyi kabul eder. Suç üzerine gidilen bu karanlık hikayenin sonunda bu şekilde Dostoyevsky ana karakter üzerinden varılan sükunet ile bir huzur bırakır.
Dostoyevsky roman boyunca ortada bir suç olmasına rağmen, ana karakterin iniş çıkışlarına rağmen onu önemsememizi ve belli noktalarda onunla özdeşleşmemizi sağlar, bizi bu yönde manipüle eder. Bu vesileyle duygularımızın ve onları kabul etmenin önemini vurgular ve uzaklaşmaya çalışıldığı takdirde ne kadar tehlikeli olduğunu görmemizi sağlar.
Cezanın ne olduğunu öğrenmeyi beklerken, hukuka göre adaletin tecrübe edilen zihinsel keder ve ızdırap yanında çok hafif kaldığını anlarız. Raskolnikov ve çevresinde gerçekleşen akıl oyunlarının zaten insanlık tarafından konmuş cezalar olduğunu hissettirir. Kaçış olmadığını gösterir, hissettirir. Başlıca [sosyal] bir cezadır.
Bir suçlunun karmaşık düşünceleri ve zihnini bize onun hareketleri, iletişimleri, kendi içerisindeki monologları ve St Petersburg sokaklarındaki rantları ile gösterir. Raskolnikov insanlarla bağlantı kurmakta, onlarla birlikte aidiyet hissini paylaşmakta güçlük çeker. “Jenerik” denebilecek insanın sorunlarının acınası ve tiksindirici olduğunu hisseder. Bu şekilde birçok noktada izoledir. Raskolnikov bu şekilde insanları ikiye ayırır: “sıradan insanlar” ve “sıra dışı insanlar” olarak. Bu teorisine göre “sıra dışı insan” daha yüce bir amaç ile ilerler ve başkaları için geçerli olan hukuk onu ilgilendirmez; buna örnek olarak Napolyon’u kullanır. Ana karakteri tanıdıktan sonra bir noktada bu kategoriye aidiyet duymak için bu suçu işlediğini düşünmemek elde değil. Suçunu işledikten sonra cezasından sıyrıldığı takdirde “sıra dışı insanlarda” olduğu gibi, herkes için geçerli olan hukuktan kaçabilecek ve “sıra dışı insan” olabilecek. Fakat Raskolnikov cezasından sıyrılmayı başaramaz. Vicdanı ve suçluluk duygusunun yoğun etkilerine yenik düşer ve itiraf eder. Kendini en başından beri uzaklaştırmaya çalıştığı duygularına yenik düşer. Sonunda oldukça önemli bir değişim geçirerek insanlığını ve duygularını hissetmeyi kabul eder. Suç üzerine gidilen bu karanlık hikayenin sonunda bu şekilde Dostoyevsky ana karakter üzerinden varılan sükunet ile bir huzur bırakır.
Dostoyevsky roman boyunca ortada bir suç olmasına rağmen, ana karakterin iniş çıkışlarına rağmen onu önemsememizi ve belli noktalarda onunla özdeşleşmemizi sağlar, bizi bu yönde manipüle eder. Bu vesileyle duygularımızın ve onları kabul etmenin önemini vurgular ve uzaklaşmaya çalışıldığı takdirde ne kadar tehlikeli olduğunu görmemizi sağlar.
Motif olarak baskın olan bir fakirlik vardır. [Luzhin, polis memurları, Svidrigailov dışında]
Neredeyse herkes fakirdir. Hatta fakirlik bu derecede iken aileleri bir araya bile getirir bir hal
almıştır. -Raskolnikov ise fakirliği ile kendini uzaklaştırmak için çabalar.- Fakirlik Sonya ve Dunya
gibi karakterlerde bağlılık ve güçlerini göstermeye yardımcı olsa da Dostoyevsky için fakirliğin
olması belli sorunların üzerine gidebilmeyi kolaylaştırır. Fedakarlığı ortaya çıkarmakta kolaylık
sağlar.
İşlenen temalardan ilk olarak yabancılaşma görülür. Başta Raskolnikov’un gururu onu içinde bulunduğu toplumdan ayrılmasına sebep olur. Kendini hiç kimse ile özdeşleştiremeyen, daha üstün (bahsedilen üstünlük manevidir.) bir kişi olarak görür. “Sıra dışı insan” ya da bir “üstün insan” profili üstlenir. Kurallar ona işlememeli, hukuk onun için olmamalıdır. Bu şekilde diğerlerini kendi emelleri için kullanılabilir kaynaklar olarak görür. Suçu işlemesinin sebeplerinden biri de kendi içerisinde bu üstünlüğü kanıtlamak ve hukukun ona işlemediğini görmek, göstermektir. Suçlarını işledikten sonra bu yabancılaşması daha belirgin olur, kendisine yardımcı olmaya çalışanları da uzaklaştırır. Sonucunda ise bir “üstün insan” olmadığını görür fakat yine de psikolojik teslimiyete boyun eğmez ve adaletin yerini bulacağını bir müddet daha kabul etmemeyi seçer. Son teslimiyeti aşkı Sonya içindir ve teslim olduğunda kendini gördüğü şekilden kurtulma ışığını görür. Yabancılaşmasından kurtulmak için bir fırsat olduğunu görür.
Kitapta ‘suç ve ceza’ kavramı beklenenin dışında işlenir. Suç ilk birkaç yüz sayfada gerçekleşir fakat cezası epilogda, en sonda gelir. Odaklanılması gerekilen yer de bu sayede baş ve son noktalarından ziyade arasında gerçekleşenlerdir – bir suçlunun derince işlenmiş psikolojisi. Suçun nasıl işlendiğini anlatmak yerine Dostoyevsky suçlunun hissettiği duygular üzerinde durur ve tereddütler ile ilgilenir. Bunun üzerinde durarak dünyada verilen cezaların insanın kendi hislerinden aldığı cezanın yanında hiçbir önemi ya da ağırlığı olmadığını gösterir. İnsan psikolojisinin yapısından ötürü bu gibi durumda olan bir bireyin cezasını her şekilde çekmesi gerektiği kanısına varırız.
1. Rodion Romanovich Raskolnikov: İsmi Rusça ‘raskolnik’ kelimesinden gelir; “bölünmüş”, “ayrılmış” demektir. Raskolnikov ile uyumludur çünkü karakteri de ayrışmaya ya da yabancılaşmaya oldukça elverişlidir. Gururu ve entelektüelliği onu insanlığın geriye kalanını küçümsemesine neden olur. Roman boyunca çevresindekilerle ilişkisi kendisini anlamamıza ve anlamasına yardımcıdır.
İşlenen temalardan ilk olarak yabancılaşma görülür. Başta Raskolnikov’un gururu onu içinde bulunduğu toplumdan ayrılmasına sebep olur. Kendini hiç kimse ile özdeşleştiremeyen, daha üstün (bahsedilen üstünlük manevidir.) bir kişi olarak görür. “Sıra dışı insan” ya da bir “üstün insan” profili üstlenir. Kurallar ona işlememeli, hukuk onun için olmamalıdır. Bu şekilde diğerlerini kendi emelleri için kullanılabilir kaynaklar olarak görür. Suçu işlemesinin sebeplerinden biri de kendi içerisinde bu üstünlüğü kanıtlamak ve hukukun ona işlemediğini görmek, göstermektir. Suçlarını işledikten sonra bu yabancılaşması daha belirgin olur, kendisine yardımcı olmaya çalışanları da uzaklaştırır. Sonucunda ise bir “üstün insan” olmadığını görür fakat yine de psikolojik teslimiyete boyun eğmez ve adaletin yerini bulacağını bir müddet daha kabul etmemeyi seçer. Son teslimiyeti aşkı Sonya içindir ve teslim olduğunda kendini gördüğü şekilden kurtulma ışığını görür. Yabancılaşmasından kurtulmak için bir fırsat olduğunu görür.
Kitapta ‘suç ve ceza’ kavramı beklenenin dışında işlenir. Suç ilk birkaç yüz sayfada gerçekleşir fakat cezası epilogda, en sonda gelir. Odaklanılması gerekilen yer de bu sayede baş ve son noktalarından ziyade arasında gerçekleşenlerdir – bir suçlunun derince işlenmiş psikolojisi. Suçun nasıl işlendiğini anlatmak yerine Dostoyevsky suçlunun hissettiği duygular üzerinde durur ve tereddütler ile ilgilenir. Bunun üzerinde durarak dünyada verilen cezaların insanın kendi hislerinden aldığı cezanın yanında hiçbir önemi ya da ağırlığı olmadığını gösterir. İnsan psikolojisinin yapısından ötürü bu gibi durumda olan bir bireyin cezasını her şekilde çekmesi gerektiği kanısına varırız.
1. Rodion Romanovich Raskolnikov: İsmi Rusça ‘raskolnik’ kelimesinden gelir; “bölünmüş”, “ayrılmış” demektir. Raskolnikov ile uyumludur çünkü karakteri de ayrışmaya ya da yabancılaşmaya oldukça elverişlidir. Gururu ve entelektüelliği onu insanlığın geriye kalanını küçümsemesine neden olur. Roman boyunca çevresindekilerle ilişkisi kendisini anlamamıza ve anlamasına yardımcıdır.
-hande
No comments:
Post a Comment