Sunday, October 16, 2016

1929 DÜNYA EKONOMİK BUNALIMI / BÜYÜK BUHRAN / THE GREAT DEPRESSION (türkçe)

 Birçok insan 1929 Dünya Ekonomik Bunalımını borsanın çöküşü ile olmuş kabul eder. Fakat burada sorun bağlantılı olma durumunu ve sebep-sonuç ilişkisini karıştırıyor olmaktır. Buhran borsanın çöküşü nedeniyle değil, sonrasında gerçekleşen bir olaydır.
1920’li yıllarda yeni üretilen ürünlerin yerli tüketimi oldukça yüksekti, ve endüstri için iyi bir durumdu. Aynı zamanda kredi ve taksitle satın alma bu tüketimi besliyordu. Kredi ile ilgili önemli bir faktör ise ekonomik belirsizlik olana dek ilerleyebilmesidir.

Bu sırada, 1920’li yıllarda çok kötü durumda olan tarımsal faaliyetlerin fiyatları git gide düşüyordu (çünkü I. Dünya Savaşı sırasında askerlerin ihtiyaçlarını karşılamak için genişlemekteydi) ve bu genişleme birçok çiftçinin mekanik operasyona yönelmesine sebep oldu. Mekanik operasyonlara geçiş pahalı olduğundan, çoğu çiftçi bu değişimi finanse edebilmek için borca girmişti. Aşırı üretim ve düşük fiyatların birleşimi tarlalarının menedileceği anlamına geliyordu. Bunun yanı sıra, bir başka zayıflık 1925’te araba üretimlerinin ve konut yapımının yavaşlaması ile oldu.

1929’da ticari bankalar borsaya ve emlak yatırımlarına verilen borçlar ile beklenmedik bir pozisyondaydı. Yine de borsanın çöküşü ve bunalım hala aynı şey değillerdi. Çok sayıda zengin yatırımcılar borsada yüksek miktarda para kaybetmişti, fakat bu ekonomik bunalımı, bir bunalım yapan şey yüksek işsizlik oranıydı.

Amerikalıların sadece %3’ü borsada hisseye sahipti, ve market kaybedilen değerleri 1930 yılında düzeltmiş/kurtarmıştı. Büyük banka ve şirketler çok sayıda hisse alıyor olmasına rağmen, işlemlerin çoğu borç alınmış paraylaydı (marjda alım/borçlanarak satın alma), ve bu durum tüm dünyanın ekonomisini çökertmeye yetmemişti.

Esas neden aslında Amerika’nın zayıf banka sistemiydi. Amerikan Merkez Bankası 1913’te kurulmasına rağmen, Amerika bankalarının çoğu küçük, bireysel ve kendi kaynaklarına bağımlı kurumlardı. Panik olduğu zamanda, parasını yatıranlar yatırdıklarını geri almak istediğinde, yeterli rezervi olmamasından dolayı kapanan bankaların sayısı artıyordu. Dolayısıyla 1930’da ülkede bir dalga gibi yayılan banka çökmeleri başlamıştı ve krediler donarak ekonomiyi yerle bir ediyordu. Donmuş bir kredi sistemi para sirkülasyonunun olmadığını, bu vesileyle deflasyon (ekonomide sönme) gerçekleşiyordu. Fiyatlar düştüğünde, işletmeler genelde masrafı işçilerin bir kısmını işten çıkararak azaltıyordu; işten çıkarılan bu işçiler bir şey satın alamıyor, dolayısıyla envanterler birikiyor ve fiyatlar git gide düşüyordu. Bankalar borç vermiyor, işverenler borç alamadıkları için işçilerine maaş veremiyor ve birçok işletme iflas ediyordu. Bu durum işçilerin işletmeleri ayakta tutacak mal ve hizmetleri satın alamamasına yol açmıştı. Bunun sorumlusunu arayacak olursak, ilk olarak bankaları, sonra merkezi banka sistemine güvenmediği için Andrew Jackson’ı, ve sonunda bankalara bu ekonomik karmaşada yardım etmeyen Amerika Merkez Bankasını suçlayabiliriz.

Dünya çapında bir kriz olmasının sebebi ise borçların ve tazminatların yarattığı geniş ağdır. Mesela, Versailles Antlaşması altında Almanya, İngiliz ve Fransızlara 33 milyar dolar savaş tazminatı ödemek zorundaydı. Amerikan bankalarından alması gerektiği fakat malum durumdan dolayı alamadığı borç sebebi ile ödeyemiyordu. Bunun yanında, İngiliz ve Fransızların Amerika Birleşik Devletlerine olan 10 milyar dolarlık borcu sayesinde bazı ülkeler Almanya’nın tazminatı ile bu borcu eşitledi. Sonunda yine tükenmiş olan Amerikan kredisi Almanya, Fransa ve İngiltere gibi ülkelerin de ekonomilerini uçuruma sürükledi.

Artık çok daha az insan yurtdışından Amerikan ürünleri, Fransız şarabı ya da Brezilya kahvesi alabiliyordu – uluslararası ticaret durmuştu. Dünyanın ihtiyacı olan daha fazla ticaret iken, Amerika bu duruma gümrük vergilerini (tarifeleri) hiç olmadıkları (ve olmayacakları) kadar yükselten Hawley-Smoot Tarifesi ile cevap verdi. Bunun arkasındaki fikir Amerikan endüstrisini korumak olsa da, Avrupa’nın kendi yüksek gümrük vergilerini koyması gecikmedi. Bu durum Amerikan ürünlerinin alıcısında, ticarette, satışta düşüş ve en nihayetinde işsizliğin artması demekti. Bu noktada Amerikan hükümetinin sadece başkandan ibaret olmadığını hatırlamakta fayda var. Hoover her zaman meclise istediğini yaptıramıyordu ve politik kabiliyetsizliği şaşırtmıyordu çünkü seçimle girdiği ilk ve tek yer başkanlıktı.

Dış borçlar sıkıntısı için Hoover dış borçların ödenmesinin bir süreliğine durdurulmasını teklif etti, ve meclisi bu konuda yanına aldı. Fakat bu yeterli olmadı çünkü Amerika ve Avrupa bankaları dövizin değerini düşürüp, ekonomilerine gereken parayı sağlayabilecek olan altın standardını/değerini düşürmemekte ısrarcıydı. 1931’de İngiltere altın standardını ve altın ile yapılan ödemelerini durdurmasına rağmen Amerika bunu takip etmeyince piyasa daha bile fazla dondu. Daha kötüsü ise Amerika Merkez Bankasının iskontoyu yükseltip krediyi iyice zorlaştırması oldu. 1931 yılının sonunda 2294 Amerikan bankası çökmüştü. (1930 yılında çöken banklarının iki katı)

Hoover’ı yeterince uğraşmadığı için eleştirmek kolay, fakat kanaatimize gelecek olursak önemli olan sonrasında ne olduğudur: Yeni Düzen; (New Deal) Hoover sonrasında Franklin D. Roosevelt bunalım ile ilgili en azından bir şeyler yapmayı denedi. Hoover devletin güçlerini durumu hafifletmek için kullanmayı teklif etmişti, sanayicilerin bir kısmını işçi ücretlerini sabitlemeye ikna etmişti. Federal Çiftlik Kurulunun tarımsal üretime destek vermesini sağladı ve kamu çalışanlarına 140 milyon dolarlık bir planı meclisten geçirdi. 1929 ve 1930 yılları sırasında federal kamu harcamalarını neredeyse ikiye katladı fakat hala yeterli değildi çünkü federal hükümetin tamamen duruma el koymasına izin vermiyordu. Özel işlerin, eyaletlerin ve yerel yönetimlerin ekonomiyi teşvik etmesine dayanıyordu, ve bu yetersiz bir plandı. 1929 yılında federal giderler Amerikan gayri safi milli hasılasının %3’üne eşdeğerdi, bugün ise %20’ye yakın.  
O zamanlarda federal hükümetin bu denli geniş bir problemi üstlenmesi hayal edilemezdi çünkü daha önce böyle bir durum ile karşı karşıya kalınmamıştı. Hoover bankaları federal bütçeyi dengeleyerek stabil yapma planının bir parçası olarak vergileri yükseltti, bu sayede yabancı alacaklılara güven vermiş ve Amerikan altını satın almalarını engellemiş oldu. Teminatlar destekleniyor ve aynı zamanda federal hükümet ile özel kredi alanlar yarışmıyor olacaktı.
1932’de meclisten geçen gelir hareketi bunalımı durduracak kadar çok etki edemedi, hatta daha bile kötü yaptı. Buna rağmen oldukça radikal bir biçimde 1932 Ocak ayında Hoover bankalara acil borç verebilecek federal bir mali yardım programını, Reconstruction Finance Cooperation (RFC), kurdu. Fakat yalnızca bankalara mali yardım yapmak yetmiyordu ve bunalım şekillenmeye başlamıştı. 1932 yılının başında 10 milyondan fazla işsiz vardı. (İş gücünün %20’si) Büyük şehirlerde ise durum daha bile kötüydü, özellikle farklı renkten insanlar için. Örnek vermek gerekirse, Chicago eyaletinde nüfusun %4’ü zenciydi fakat işsizlerin %16’sını oluşturuyorlardı.

Hoover kimsenin açlıktan ölmediğini söylese bile, insanlar çöpten yemek bulmaya çalışıyor ve birçok Amerikalı muafiyet için yalvarıyordu. Hoover buna karşın özel bağışları geliştirmeye yönelik işsizler için muafiyet organizasyonunu kurdu. (President’s Organization on Unemployment Relief) New York eyaletinin muafiyet programı 1930’dan 1932’ye kadar 9 milyon dolardan 58 milyon dolara çıktı ve özel bağışlar 4.5 milyon dolardan 21 milyon dolara çıktı fakat New York’un bu projeye harcadığı 79 milyon dolar 800.000 işsizin bir ayda alması gereken maaştan daha azdı.
Binlerce Amerikalı iş arayışında ve ekmek kuyruklarındaydı, evsiz kalanlar için Hooverville adında gecekondular yapılmıştı ve 1945’te ödenecek olan ekstrasını isteyen askerler protesto ediyordu.

Konuşulanların çoğu Büyük Buhranın sebepleri etrafında olsa bile federal hükümetin cevabının etkisi, Yeni Düzenin gerçek anlamda bunalıma yardımcı olması göz önünde bulundurulmalı. Bu tip sorular günümüzde de tartışmalıdır çünkü bizi bugün bile ilgilendirmektedir. Hâlâ bankaları düzene koymaktan, devletin ekonomideki yerinden, güçlü bir federal hükümetin iyi ya da kötü olmasından bahsetmekteyiz. Büyük buhranda hükümetin yeri hakkında ne hissettiğimiz, hükümete karşı olan genel hissimize oldukça yakındır. Yapmamız gereken ise, piyasa, hükümet ve ekonomi ile ilgili ideolojik düşüncelerimizin 1930 Ekonomik Bunalımının insanlara yaptığını belirsizleştirmesine izin vermemektir.
-hande





No comments:

Post a Comment