Friday, January 16, 2015

"Anne ben barbar mıyım?"

13. Istanbul Bienali
   
     Heyecan ile  beklediğim bienal gezime haritanin başında bulunan SALT sergisinden başladım. İlk katta bulunan, ülkemizin son zamanlardaki karmaşayı konu almış olan sergiyi gezdikten sonra Gülsün Karamustafanın tablolar, heykeller ve daha günlük hayatta görmediğimiz bir çok sanat tipinden oluşan büyüleyici ve düşündürücü sergisini görme fırsatına sahip oldum. Bienalin bu sene aldığı yoğun talep üzerine sergiler kalabalıktı, bu kalabalık arasında serginin odak noktası olan fakat bir duvara yaslanmış bir şekilde yalnız başına, Gülsün Karamustafayı gördüm. Onun eserlerine bakanları izlediği gözüme çarptı, kendisinin yanına gidip küçük bir sohbet açtım, sergiyi çok beğendiğimi söyleyerek başladım ve kendisini tebrik ederek bitirdim. Kendisi bana, benim yaşımdaki bir kişinin kendi işine ilgi duyuyor olmasından dolayı mutlu olduğunu ve merakımın peşinden gitmemi söyledi. Kısa olsa da sergiyi gezerken aklımın köşesinde hep bu sohbet geçiyordu. Aslında bienale baktığımız zaman çogu eser günlük hayatta karşılaşabileceğimiz, fakat sanat katıldığı zaman üstü kapalı bir anlatım ile gizli, ifadesi zor ve düşündürücü mesajlar ile dolu.
     Gezimin devamını yolun üzerindeki ikinci sergi olan Arterdi. Dürüst olmak gerekirse Arterde bulunan sergi daha çok video ağırlıklı, devamı Antrepo no:3 ‘e  uzanan bir sergiydi. Burada benim en çok ilgimi çeken köşe ise bir gazetecinin çalışma masası, plakları, notları, camın önündeki kendine ait köşesi ve araştırmalarını anlatan notlardı.
     Bir bardak kahve içtikten sonra Galatanın hayat dolu sokaklarından geçip Kabataş’a, Galatadaki Rum Okuluna girip bir bienal rehberi aldım. Galata Rum Okulundaki sergi, öyle büyük ve kapsamlıydı ki, üç kez art arda gezdikten sonra çoğu eseri incelemeyi tamamlayabildim. Bu sergide beni en çok düşüdüren, sürekli sergiye bir kez daha gitmemi sağlayan eser ise, bir odada toplanmış olan, günlük/anı defterleri ve bu defterlere yazı yazan sergi misafirleriydi. Yazılanları okumak, bazılarında betimlemeyi, bazılarında ise küçük karalamalar ile anlatılmış olan duyuguyu görmek, ve en üzücüsü ise bu defterlerin sergi bitişi nereye gideceğini düşünmek oldu. Bunun dışında her katta bulunan videoların tamamını izlemek, hatta üçüncü gidişimde insanların bu videolara bakışını görmek sergiyi benim için daha kapsamlı bir hale getirdi.
     Özetle, bu sene gerçekleşmiş olan 13. İstanbul Bienali gerçekten etkileyici ve zihni kurcalayan bir sergi, “Anne ben barbar mıyım?” konusuyla merak uyandıran bir bienaldi. Sizi bilmem fakat , ben şimdiden iki sene sonra gerçekleşecek olan 14. İstanbul Bienalini dört göz ile bekliyorum. 
                                                                                         -hande




No comments:

Post a Comment