Wednesday, January 27, 2016

IŞİD "GERÇEK" KÖKTENDİNCİLİK/RADİKALİZM/FUNDAMENTALİZM İÇİN BİR YÜZKARASIDIR (türkçe)

Öncelikle, “Siz hele bir dininizi bulun, refah kendi kendini bulur.” Sözünden yola çıkarak IŞİD’in oldukça iyi yönettiği sosyal medya vb. Platform propagandalarının ardındaki motivi daha açık bir şekilde görmemiz mümkün. IŞİD’in başından beri uyguladığı korkunç terör olaylarının her biri insan gözüne olabildiğince sokulmaya çalışılmış ve başarılı olmuştur. Bu tip terör olayları “amacını/ciddiyetini belli etmek” için konduğu söylense de bu tip olayları gerçekleştiren bir organizasyon/örgütün ne kadar doğru bir şekilde amacını/motivini söylediğini bilemeyiz.

IŞİD ne kadar esas amacının “imansızları” bu dünyadan kaldırıp Müslüman, onların değişi ile gerçek/saf Müslüman, bir kitle bırakmak/yaratmak olduğu söylese de, burada esas sorgulanması gerekenin bu tip bir beklentiye sahip bu örgütün kendi kriterlerine ne kadar uyduğudur. IŞİD’in arkasında duran her bir birey onların istediği “gerçek” Müslüman terimine/tanımına uyuyor mu? Bu kurallar/sınırlar/tanımlar kimler için ve ne kadar esnek bir şekilde çıkarıldı? En önemlisi, kim tarafından kontrol ediliyor ve kim tarafından belirleniyor?

IŞİD’in hangi kavram için bir yüzkarası olduğunu tartışmak için öncelikle “köktendincilik (radikalizm/fundamentalizm)” üzerinde durmakta fayda vardır. Kısaca, köktendincilik dini dogmalara bağımlı yaşayan, dinine göre sayısı değişecek şekilde yüzyıllar önce belirlenmiş maddelerden gününe ve yaşayışına uygun çıkarımlarda bulunmaya çalışanların oluşturduğu bir bütüne denebilir.

Köktendincilik kavramına kısa ve yüzeysel bir bakıştan sonra IŞİD’in yüzkarası olması konusuna gelebiliriz. IŞİD gibi din kavramından oldukça emin olanların “imansız” gördükleri üzerine bu denli gitmelerini bir kendine ve aslında dinine olan güvensizlik/eminsizlik olarak görebiliriz. Dininin gerçekten doğru yol olduğunu düşündüğünden, bir dine ve onun öğretilerine inanan bir kulun, onun dinine inanmamayı seçenlere bu kadar acımasız davrananmasının  kin duyma ve gıpta etmekten geçmesi olarak açıklayabiliriz. Bu durumda “sahte Müslüman” olarak adlandırılabilecek teröristler bu tip davranış/örgütlenmeler ile günahkarların yaşadığı hayata olan gıptasının kine dönüşmesini yaptığı acımasızlıklar ile belli etmektedir. Bu kendisinin ve temsil ettiği inancı zedeleyen bir davranıştır fakat bunun farkında değildir yada zedelenmesinin sonucundan rahatsız değildir. Günahkar olan ile savaşırken aslında kendini cezbeden ile savaşmaktadır.

Terör aynı zamanda yaptığı eylemler ile gerçek inançtan yoksunluğu da belli etmektedir. Acımasızlıklar bunu en iyi destekleyenlerdir. Bu sebeple herhangi bir din için savaşan bir teröristin inandığı din oldukça hassas ve yıkılabilir olmalı ki oldukça küçük olaylar/elementleri bir tehdit olarak görmektedir. (Bunun sebebi dinin geleceğini sağlam bir temele bırakmak için yaymak da olabilir.) 2015 yılının Ocak ayında gerçekleşen “Charlie Hebdo” saldırısı bir karikatür tarafından incinen bir grup Müslüman’ın yaptıkları ile görülebilir. Bu Müslümanlar için getirilecek eleştiri ise “Madem dininizi ona inanarak destekliyor ve seviyorsunuz, bir karikatür uğruna bu inancı amacından saptırmak, değer mi?”1 oluyor. Tabii bu olayda “Charlie Hebdo’nun bu güne dek resmi çizilmemesi gerektiği için çizilmeyen bir figürü çizerek saygı çerçevesinden taştı mı?” sorusu tartışmaya açıktır.

Toplum köktendinci terörist gruplarını aşağı görmüyor olmasına rağmen, terörist grupların bahsedilen şekilde verdiği aşırı tepkiler nedeniyle terörist grupları, toplum onları aşağılamadan kendilerini aşağı bir duruma getirmiş oluyor. Bu durumda hissetmeleri ise onların kin ve acımasızlık duygularını destekliyor. Dolayısıyla bu döngü içinde olan bu tip gruplar kendi kin ve gaddarlığını besleyerek empoze ettikleri fikirlerin hassas olduğunu belli ederek, kendi desteklerini sorgulatacak duruma geliyorlar, getiriyorlar.

Bu tip genel analizlerin üzerinden biraz yaklaşacak olursak, Michael Foucault’un üzerinde durduğu “biopower” terimi ve IŞİD tarafından reddedilmesi üzerinde durmak isterim. “Biopower” kısaca, (“Biopolitics” ile ilgili olarak) popülasyonları bir bütün olarak yönetebilme “teknolojisi” dir. Egemen kişi tarafından verilen kararlara bağlı bir gruba dönüştürülmesidir. IŞİD halifesinin “biopower” nosyonunu reddediyor olması yaptıkları hareketlere ters düşebilir olarak tanımlansa da, IŞİD’in önceden de açıkladığı gibi inancına olan bağlılığı, haberdarlığı üzerinde bir sorgu yaratıyor. Tekbir eşliğinde kafa kesilen videolar ile sosyal medya propagandası yapan bir grup egemen bir gücün popülasyonu kontrol etmesini reddediyor ise yaptıklarının verdiği mesajı kaynak olarak ne kadar iyi anladığını sorgulatıyor. IŞİD’in bu “haberdarsızlığı” IŞİD’in uzun vadelidense daha çok şimdiyi/anı “kurtarmak” üzerine gittiğini gösteriyor. Ne kadar “Gerçek Müslümanlar ile dolu bir devlet” hayali/motivi ile ilerliyor olsalar da, yaptıkları, söyledikleri, savundukları bu denli uzun vadeli bir planı ileri sürüklese bile aynı zamanda geri çektiğini de gösteriyor. Gelecek için istediği oyuncuları seçerken, o oyuncuların refahını planlamaması “refahın kendi kendine oluşması” olgusuna geri getiriyor. IŞİD’in başarısına/planına olan inanç bu olguya nasıl yaklaşıldığı ile eş bir cevaba sahiptir.

IŞİD’in modernlik ile olan ilişkisine bakıldığında, IŞİD’i “sapkın bir modernleşme örneği” olarak almak konusunu Meji Restorasyonu ile iliştirmenin ne kadar doğru olduğunu sorguluyor olsam da, IŞİD’in kendi modernliğini yaratma çabası olarak görülebilecek, belki anormal hale dönüşmüş, gayritabii şekle girmiş, doğru yoldan çıkmış olan bir modernleşme olarak düşünülebilir. IŞİD’in uzun vadeli olmayan birçok planı gibi modernleşme de bu planlardan biri veya bu planların bir parçası olabilir. En kararsız olduğum konu IŞİD’in modernliği olduğundan ne kadar modern olduklarına inanmasam da (modern olabileceklerine de), modernleşmeyi nasıl ve kime göre tanımladığımızın burada belirleyici bir faktör olduğunu düşünüyorum.

Sonuçlandıracak olursak, öncelikle refah ile ilgili olan plansızlığı, uzun vadeli olan motivlerinin kısa vadeli eylemlerle ne kadar etkili gerçekleşeceğini sorgulatan terör örgütü IŞİD, yaptığı eylemlerle aslında kendi savunduğu dine ve amaca olan güvensizliğini ve bu dinin veya amacın hassasiyetini ortaya atarak son dönemin en başarılı propaganda yönetimini yapmakta. Köktendincilik için bir yüz karası olması güvensizlik, kin, acımasızlık, gaddarlık gibi faktörlerin yarattığı döngüden çıkamaması ile gerçekleşmiştir. Kendini söktüğü aşağılık durumdan çıkamamaları, hatta kendilerini o duruma getirmiş olmaları bu eminsizlik ve güvensizlikleri (“hassasiyet bile denilebilir) ile açıklanacak olursa gerçekten köktendincilik, radikalizm, fundamentalizm için bir hata, bir yüzkarası olacaktır.


1. bkz. “Kendine Müslümanlık”
-hande



No comments:

Post a Comment